Sunday 19 July 2020

Bir Ada Hikayesi: Cast Away


Filmi yıllar önce izleyişimde etkileyici gelmişti ama sonradan dikkatle izleyince beklentinin altında kalan bir film oldu. Bir kere başlangıç iyi çizilemedi, uçak sahnesi çok iyi değildi. Ada sahneleri ise karakterin devleştiği, diyalogların en aza indiği sahnelerdi. Sırf Tom Hanks için bile o sahneler izlemeye değerdi. Gerçi o sahneler de yer yer sıktı. Sanki yıllar sonra döneceği aklımda kalmıştı ama dört yılda geri döndü, şans eseri orada olan gemiyle. Bu da biraz hayal kırıklığıydı. Karakterin döndükten sonra doğal hayata alışamaması vardı, yabancılaşması. O sahneler ilk sahnelere göre bir tık daha iyiydi aslında. Karakter gençleşerek geri döndü, zayıflayarak. Bence Chuck ile Kelly ilişkisi daha iyi çizilebilirdi, çok boşluklu kaldı. Adadaki kargoyu teslim etmesi ve yol ayrımı şeklinde kalması iyiydi. O sahneden sonra adaya geri dönse daha iyi olurdu aslında. Kurtulmak istediği ama çok alıştığı ada. Tabii orada alışacak kadar uzun kalmadı, sadece dört yıl kaldı. Kurumsallaşma biraz zaman alıyor, uzunca bir süre ve bu süre 10 yıl üzeri olunca daha bir belirginleşiyor.

Senaryo ve kurgu anlamında zayıf bir filmdi. Karakterler iyi çizilememişti. Bilhassa yan karakterler iyi çizilemedi. Chuck odaklıydı ama yan karakterler biraz havada kaldı. Yönetmen Robert Zemeckis'in Forrest Gump ve Flight gibi filmleri de böyleydi, bir karakter odaklıydı, yan karakterler yer yer zayıf kalabiliyordu ama ikisi de bu filme göre daha sağlamdı. Forrest Gump ödüllü bir başyapıttı. Öte yandan Flight filminde buradaki uçak düşüşünden kat be kat daha iyi düşüş vardı. Yönetmen çok profesyonel hazırlamış o sahneyi ama bu filmde biraz havada kaldı. Oyunculuk anlamında Tom Hanks çok başarılıydı. Başrol oyuncusu olmasının da etkisiyle tek başına sırtladı filmi. Biraz da ağır filmdi ama bu ağırlık filmin yavaş ilerlemesinden, durağanlığından kaynaklanıyordu. Bazı filmler gibi anlaşılması güç bir film değildi.

Bu arada Forrest Gump ile ikisinin ortak bir sahnesi vardı, o da yol sahnesi. Çok dikkatimi çekmişti, onu da belirtmeden geçmeyeyim.



(1994 - 2000)


Bu da filmin çekilmiş olduğu ada, Fiji Adaları.

Wednesday 15 July 2020

Film Üzerine Sohbetler: Dead Poets Society

Film üzerine sohbet gerçekleştirdik ve ilk filmimiz Robin Williams'ın başrolde yer aldığı unutulmaz bir film olan "Dead Poets Society" filmiydi.


Abdullah: İlk filmimizi yorumlamaya başlayabiliriz.

Ülkünur: Tabii ki. İzleyeli baya olsa da.

Hamdi: Selamlar, Ölü Ozanlar Derneği'ni ikinci izleyişimdi. Bazı şeyleri ilk izleyişe göre kaçırdığımı hissettim.Özellikle şunu söylemeden geçemeyeceğim Robin Williams'ın oyunculuğunun arşı bulduğunun resmi sanıyorum bu film.İzlerken başından sonuna şunu anladım.Gençliğe bu kadar despotizm-kafaların hep aynı doğrultuda oluşturulma çabası- aşılanmasının zararını duydum.
Filmde dikkatimi çeken bir nokta vardı o arkadaş grubunda en hayat dolu insan olan Neil'in intihar etmesi.Aynı zamanda da yine o grupta okul disinda bir amaci olan kisi yine Neil idi.Böyle bir insanın dahi intihara sevk olması kişioğlunun içinde ne fırtınalar koparttığının bilinmezliğine bir yolculuktu sanırım. Filmin sonundaki o "Kaptan, kaptanım" sahnesi ise aynı fabrikadan çıkmış gibi ortaya koyulan çocukların, o kısacık sürede de olsa esasında halet-i ruhiyye ve hayatlara bakış cihetlerinde oluşturulan değişikliğin bir birey olma kıvılcımı zannımca ateşlendi.

Abdullah: Kavramları da tartışalım biraz. "Gelenek”, “Onur”, “Disiplin”, “Yetkinlik” Bu dört kavram aslında filmi bariz bir şekilde özetliyor. Geleneklerine bağlı kalmış aileler ve öğretmenler, onurunu iyi bir meslek ve iyi bir para olduğunu düşünen aileler ve öğretmenler. Aynı şekilde bu tanıma giren disiplin ve yetkinlik.Bunun dışına çıkmaya da çalışan John Keating. İnsan onuru için yaşar ama geleneklerinden kopunca sanki onuru zedelenmiş, disiplinden kopmuş ve yetkinliğini kaybetmiş gibi bir şey olur buradaki kafaya göre, aile ve liseye göre. Her şeyi belirleyen gelenek onlara göre. Osmanlı da böyleydi, geleneklerinden kopmak istemedi ve bu da kopmayı getirdi. Gelenek sizce de fazlasıyla abartılmıyor mu? Yeniliğin önüne geçen bir etken değil mi?

Hamdi: Soyle gelenek-yenilik ikisinin birlikte tutulması gerektiği kanısındayım ben ne sadece gelenek ne de sadece yenilik her ikisinin birbirini bir yapboz parçaları gibi tamamladığını düşünüyorum.

Abdullah: Tek sorun, geleneğin içinde geleneksel yapıdan kopmama olayı, yenilik karşıtlığı da söz konusu olabiliyor. Yeniliği gelenek haline getiirlmişse sorun yok da, sanki yenilik karşıtı geleneksellik büyük sorun.

Ülkünur: İnsan bunu zamana göre ayarlamalı. Yarar meselesi aslında.. Gelenek eskiye dayanır ama zaman ilerler. Ama Osmanlı konusunda tam emin olamadım. Yönetici daha çok oyleydi sanırım. Yoksa yapılan reformlar genelde geleneğe aykırı.

Abdullah: Reformu da Osmanlı, 18. yüzyılda adımları atmaya başlayıp, 19. yüzyılda net bir şekilde yapmaya başladı. Genel olarak geleneksel yapısından ödün vermemeye çalıştı. En azından halk cephesinde geleneksel yapıda kopmak istememe söz konusuydu. Buradaki lise de tekdüzeliğin devam etmesi, belirli kalıpların dışına çıkılmaması söz konusuydu. Tekdüze de iyi bir şey değil. Tekdüze geleneksellikten söz ediliyordu.

Hamdi: Derler ya bastırılmış her kuvvet bir gün patlar tekdüzelik ve disiplin adi altında özgür bireyleri baskılama gayesi de bir gün patlak verdi.

Abdullah: Aynen öyle, bir gün patlar birisi çıkar da. Belirli kalıplardan çıkmak gerekiyor, yoksa sıkıntı. İşte bazen öyle kafalar oluyor ki, çıkılmıyor o kafadan.

Hamdi: Cikmak isteyenin de başını eziyorlar.

Abdullah: Teknolojinin geliştiği çağda aslında bunun bir tık daha önüne geçildi. 1950'li yılların üzerinden gidiliyordu bu filmde tabii. 1859 yılında mezun olan öğrenciler için 100 yıl önce ilk mezunlarını verdiği söyleniyordu. 1959 yılı muhtemelen. Gerçi yine bizi anlatıyor işin garip tarafı. Biz halen daha bu kafadayız.

Hamdi: Aslında tamamen aynı kafada değiliz bence değişiyoruz sadece bu değişim yavaş oluyor bence.

Abdullah: Eğitimde sizce kalıplaşmışlığı yıkabildik mi, daha mı geriye gidiyoruz?

Hamdi: Geriye gidiyoruz bence eğitimde daha kötüyüz değişiyoruz yani kotu bir değişimden bahsettim aslında.

Abdullah: Müfredatın dışına çık buradaki gibi, "ne yapıyorsun" falan yapmaya başlarlar buradaki gibi.

Hamdi: Madem bu konuyu açtın lisede tarih dersindeyim mahatma gandhi konusu vardi bi siyasetciye benzettim yuzunu hoca demedigini birakmadi bizzat yasadim yani. (Gülüyor)

Abdullah: "Gandhirdim hocam sizi" deyip toparlar benim bildiğim Hamdi. (Gülüyor)

Soğuk espriden sonra:

Abdullah: Filmin kurgusu, senaryosu, yönetimi, oyunculuklar nasıldı? Oralara da girelim. Bu film size göre bir başyapıt mı?

Hamdi: Kurgusuna baktigimiz zaman toplumun en onemli aksayan yönüne egitime gonderme yapildigi asikar yapim yilina bakildiginda buyuk cesaret bunu yapabilmek.Film gayet guzel ancak bir basyapit mi bence degil filmde bosluklar var ve bu bosluklar dolmus da degil.Oyunculuklar ciddi anlamda iyi ozellikle ogrenciye atilan dayak sahnesi en begendigim oyunculuklardan biriydi.Sanki o degil de ben yiyormusum gibi hissettim o sopayi. Senaryo sanirim filmde en cok sevdigim tarafti.Filmin senaryosunda verilen egitimin vasatligini hissettim.

Ülkünur: Ben filmi tekrar izlemediğim için biraz unutmuşum :) 2016 gibi izlemiştim... Sadece birkaç sey kaldı aklımda.. Senaryo, evet güzeldi. Oyunculuklar öyle. Carpe diem repliği aklımda sürekli gibi kalmış.

Abdullah: Filmin kurgusu iyiydi aslında ama tabii sonlara doğru ufak tefek kopukluklar yaşandı. Sanırım onlar olmasa "başyapıt" olarak nitelendirilen bir film çıkardı ortaya. Sonu gelişigüzel olmuş gibiydi. Senaryo başarılıydı, ki zaten kitaptan uyarlama ve yer yer kitaptan esintiler söz konusuydu. Yönetmen de başarılıydı ve özellikle Todd Anderson'un şiir okuduğu sahnesinde Todd'un etrafında döndüğü sahne çok iyiydi. Son sahnede ayağa kalkış sahnesi de iyiydi. Oyunculuklar da başarılıydı, bilhassa Robin Williams'ın oyunculuğu. Üst düzey bir performans sergiliyordu, sanki gerçekten edebiyat hocasıydı. Diğer oyuncular da iyiydi. Robin Williams ve Ethan Hawke özellikle ön plana çıktı filmden sonraki süreçte. Robin Williams zaten uyuşturucu bağımlısı olmasının verdiği etkiyle hayata gözlerini yumdu 2014 yılında. Onu yaşatan baş filmlerden birisi. Ethan Hawke ise, güncel bir şekilde oyunculuk kariyerini sürdürüyor. Trainig Day filmi çok iyiydi ama Denzel Washington mükemmel oyunculuğuyla biraz ezmişti filmde. Sonuç olarak çok iyi bir filmdi, hatta mükemmel bir filmdi ama sonu gelişigüzel olmasa muhtemelen bir "başyapıt" olarak nitelendirilebilirdi.

Puan Time:

Abdullah: Bu arada filme puanınız kaç 10 üzerinden?

Hamdi: 9

Abdullah: Aynen, benim de 9.

Ülkünur: 8

Ortalama: 8.6


Sunday 12 July 2020

Bir Sistem Eleştirisi: Joker


28 yıllık yaşantısına dünyaya Joker performansına hediye eden Heath Ledger'den sonra en iyi Joker performansı çizen ve bu uğurda kilo da veren, eriyen, biten ve çok dehşet kahkaha atan bir Joaquin Phoenix çizelim buraya. Hatta Joaquin Phoenix ödül de almış olsun. Belki Oscar'da film en iyi film ödülünü almadı ama Joaquin Phoenix, performansıyla en iyi erkek oyuncu ödülünü sırtladı.

Tabii belirmek gerekir, Heath Ledger'den tamamen farklı bir Joker portresi çiziyor Joaquin Phoenix. Zayıflatmış bünyesine farklı bir kahkaha efekti koyuyor, ezilmiş Joker karakterine farklılık katıyor. Joker'in gülmesinin sebebi, nörolojik bir sorundur aslında. Psödobulbar etki deniyor buna. Onun böyle kahkaha atması da hiç normal değil. Hatta otobüste rahatsızlığından dolayı güldüğünü kağıtta yazarak kişilere göstermiştir. Nörolojik sorunlarının yanında, psikolojik anlamda da sorunları vardır. Kafasında olaylar varmış gibi de çizmektedir.

Filmdeki esas nokta aslında silahtır. Onu ezip, aşağılamaya çalışanlara karşı silahı silah olmuştur. O silah öyle büyümüştür ki, halkı sokağa dökmüştür. Tabii bütün bunlar olurken, Batman'e selam çakmayı da ihmal etmemişlerdir. Bruce Wayne küçüklüğüyle kendini göstermiştir ve Batman olarak yer almadığı için fantastik öge de filmde yoktur.

Kurgusu başarılıydı, oyunculuklar başarılıydı. Joaquin Phoenix ile Robert De Niro'nun oyunculuğu fazlasıyla ön plandaydı. Başarılı bir filmdi. Joaquin Phoenix, oyunculuğuyla fazlasıyla hak etti ödülü. Todd Phillips farklı bir Joker filmi ortaya çıkardığı için tebrik etmek gerekir. Heath Ledger ile özdeşen karakteri farklı bir şekilde ortaya koyarak o karakterden sıyırmayı başardı.


9/10

Bir Ada Hikayesi: Cast Away

Filmi yıllar önce izleyişimde etkileyici gelmişti ama sonradan dikkatle izleyince beklentinin altında kalan bir film oldu. Bir kere baş...